7 Ocak 2014 Salı
Kapı
Sınırdayım..
Delirmenin sınırında. Nesne beni yok ediyor. Dışarıdan varım, fiziken buradayım. Aklım burada değil. Kontrol ediyorum, zapt edilmesi imkansız gibi görünen bir çılgınlığı. Bu bir çeşit saydamlık, şeffaf fakat renk değiştirebilen bir şey.
Yosun tutmuş bir kayanın dibine çömeldim. Yumuşak dokusunda elimi gezdirmeyi sevmişimdir. Pek çok şeyi severim esasında. İzlenimlerim bana, sınırında gezdiğim çılgınlığın bu sevgiden uzak kalışla alakalı olduğunu söylüyor. Gitmek ve bulunmak istediğim yerler var.
Yanıma alacağım masum ve basit mutluluklarla beraber. Taşıdığım yük, azımsanmayacak kadar ağır ve devamlı. Çeşitli sesler duyuyorum. Kulaklarım ve zihnim onlara izole olmuş gibi. Aynı yollarda geçen yıllarım oldu. Bulduğum şanslar ve kaybettiğim yollar oldu. Bu mutlulukla tanışığız. Lakin uzun süredir beni izliyorlar. Uzaktan.. Kapıların ardındaki kulaklar ve dikiş tutmayan yaralarla.
Sesim, yalnız kendi sınırları içinde duyuluyor. Sessizliğim, daha duyulur gibi. Sıradanlaşmayan varlığım daha ne kadar zehirlenebilir ve kan kusar bilemiyorum. Ama sınırlarındayım. Çaresizliğin ve karanlığın..
Önümdeki kapılar bana açılsın. Eğer geçerken tökezler ve hedefimden şaşarsam, kapansınlar yüzüme, bir daha açılmamak suretiyle.
Sözcüklerim çok olmayacak.
Ağır kapılar bunlar, benlikleri tarihten eski. Tozlu kıvrımları ve insan elinden çıkamayacak estetikte bir güzellikleri var. Anahtarsız kapılar. İçlerindeki sırları hak edenlerle paylaşan kapılar. Onlar eski ağır ve kıymetliler. Çünkü aydınlanmaya açılmaktalar. Kanatları ağır ağır açılsa, içinden akan ışıkla yıkansam. Tutuşan kandilimle başka kalpleri de tutuştursam.
Bu bana yeter.
Duam budur.
Yaşamak, sevmektir.
Sevmekse, kuşkusuz doğmaktır baştan başa..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder