17 Nisan 2014 Perşembe

Uzun

Aralıksız bir rüzgar boydan boya süpürürken geniş vadileri.
Çölden haberleri var gelenlerin.
Yağmura hasret kalmış aşıklar gibi kurumuş dudakları.
Kalbi kavrulmuş,
İçin için özlemiş yaşamayı.
Zorla tıkıldığı zindanda üşüyen,
Nice dünya mahkumu gibi.
Seni de çürütmeyeceğim.
Lordum.
Son ana kadar yanındayım.
Sen, üzülmeyesin diye kendi canımı seve seve veririm.
Sen, insandan fazlasısın.
Kederin, içimde yanan kocaman bir yangın yeridir.
Utancımdan yüzüne bakamam lordum.
Seni son ana kadar temsil edemediğimden,
Senin başını bükük bıraktığım için.
Kendimi şuracıkta dağıtabilirim.
Paramparça olup hayatında bozulmuş ne varsa,
Seni kim kırdıysa,
Seni kim üzdüyse lordum!
>Tüm eksik parçalarını bir araya getirmeye, varım.
Hayatımın tek gayesi ölmeden yüzünde  görmek o tebessümü.
Sen, içimdeki en kapalı kapısın.
Sen insandan fazlasısın.
Lordum, senin için yere seremeyeceğim tek bir kişi bile yok.
Etrafından dolaşan sinsi düşmanları,
Ardında soluk alan karanlıkları ortadan ikiye yarabilirim.
Sen, gülümsemeden,
İçten.
Kalbin, zehirlenmeden daha fazla.
Gönlünü yapmak, içine dolmaktır dileğim.
Üstümüzden geçmiş nice gölge gibi.
Bu akında duracak.
Kalkanımı hala savuracak kadar gücüm.
Düşmanı ezecek kadar inancım var.
Yorulmaya başladım biraz.
Vicdan azabından.
Bu ait olmadığımız dünyadan.
Hepsi bu.
Savaşmaksa savaşmak.
Yeterki sen, kederlenmeyesin.
Sen, rahata eresin.
Hak eden herkes gibi.
Daha fazla kırılmadan.
Güçlü yelkenleri dolu dolu rüzgarla uçurmadan daha.
Bir yere gitmek yok.
Yaşamadan.
Doyasıya nefes almadan.
Gülmeden. Dolu Dolu..
Sevdiklerimle seni resmetmeden.
Gitmene izin vermeyeceğim.
Arkamı döndüğümde güzelliğiniz karşısında,
Sakladığım iki damla servetim akmadan.
Yaşamadan.
Bir yere göndermeyeceğim.
Efendim.
Lordum.
Veli nimetim.

Boyut

Sığmıyor.
Bir bedene bunca yükleme.
Sanki arı arkası kesilmez bir savaş.
Her yeni rakibi daha büyük bir hırsla kesmek.
Yüzüne yağan kanla dans etmek.
Sarhoşluğum özgürlüğe.
Başka hiçbir şeyi kırmayan..
Yine acılar bulut bulut çörekleniyor.
Terk etmiyor doluştukları salonlarımı.
Lanet karanlıklar!
Kahrolasıca bağımlılıklar.
Üstümüze yağan mutsuzluk yağmurları değil.
Arşın kanatlarından yağan güzellikler.
Bir zamanlar güzel diye bahsedilen topraklardan,
Geliyorlar. Hiç olmadıkları kadar çoklar.
İnsanlık için hala umut var mı?
Toprak daha fazla acıyı kaldırır mı?
Yeni doğanlara yer açmak mı.
Hayır hayır. Bu olsa olsa doymazlık.
İnsan.
Ne zaman durulacak iştahın.
Ne zaman kuruyacak zehir dolu kalbin.
Güzellikleri var bu şehrin.
Tertemiz gözleri, rengarenk kalbi.
Saçılmışlar etrafa.
Yorgun, ürkek, kendi halindeler.
Kendilerinde bile değiller.
Güzel meyveleri çürükleriyle aynı tepside sunmak denir buna.
Bahar bahar bakan gözleri var filizlerin.
Rengi derinlere işlemiş.
Sanatı kusursuz,
Zamanın çarkları.
Kırılmalı, yıkılmalı insanın maskesi.
Ardına gizlendiği o puslu himaye.
Sis girmiş kulaklarından içine.
Duymuyor kalbi birşeyi.
Zehirliyor insan kendini.
Bir yemekten sonra, bir çay arasında.
Her fırsatta, ardında kalacak yıkıntıya rağmen.
Yok ediyor kendini insan..
Etmemeli.
Etmemeli.
Yaşanacak hala güzel günler varken önünde..

Yolculuk

Göğün örtüsünü yırtsak da hakikati görsek!
Yırtılsa arşın perdeleri.. Üstümüze açılmış dev çarşaflar.. Kalksalar!
Ta ki içinde ateşler yanan şu insanlar.
Görseler aydınlığı yeniden.
Hak ettikleri yarınları görseler.
Şu üstümüzdeki perdeler kalksa!
Görünse gerçek rengi hakikatin..
Aciz bedenlerini insanların..
Alsa, yıkasa, yaksa..
Arınsak bu dünyadan.
Dünyalık kaygılardan.
Acılardan, saklanmalardan.
İçimize gömdüklerimizden.
Şu kocaman karanlık topluluk.
Dağılsa bir bir..
Zalimin pençesinden uçuşan özgür beyaz kuşlar gibi.
Ufalansa zalim. Ufalsa, gerçek boyutlarına.
Yükselse bir bulut arşa.
Büyük beyaz bir yağmur yağsa gökten.
Ardı ardına yıkasa bilinmezleri.
Bitse artık bu sonsuz yozlaşma.
Kan emicilerin gün ışığında gezdikleri şu dünya.
Maddeye tapınan milyonların maskesi düşse.
Ayrılsa çatırtıyla arşın kapıları.
Gel! dese bir ses mitolojik.
Uzasa yol  yol bulutlar..
Adımlarla yürüsek fezanın karanlığına.
Bin bir alemin intizamlı duruşuna.
Uçuşan sayısız dünyalara.
Nefes alsa insan!
Boyutlarını fark etse bir anda.
Kapansa huzurunda Allah'a.
"Ben" demeyi bıraksa.
Fiziksel ihtiyaçların ötesi açılsa.
Vizyonunda beliren illüzyonları silse,
Ayrılsa arşa uzanan gizli nesne.
Kalp miraca yükselse de bir Hu! dese.
Nidası arşı inletse.
Burak gelse.
Alsa ademoğlunu.
Kusurlarıyla, o muazzam kanatlarına.
Yıkasa yedi semanın duası onu.
Her katta ayrı bir esma.
Renk renk geçse dairelerden.
Perdeler bir bir.
Rüzgarın sesi esse uzaktan üstüne.
Ayrılsa arşın kapıları.
Yürüse insan, geldiği memlekete.
Esaretin bittiği şu güne.
Hapsolduğu aciz bedene.
Bir elveda dese tatlı buruk bir pişmanlıkla.
Elinde tuttuğu hakikatle amel edemeyen zayıf insan.
Ben, sen, biz.
Görünse alemin efendisi öteden de.
Coşsa göz pınarları insanoğlunun.
Alemlerin anahtarı, gözlerin nuru, yaratılışın çekim gücü.
Alsa kanatlarına bizi o ulu binek.
Uzansa bulutlar yol yol.
Dönse insan memleketine.
Yüzünde buruk bir pişmanlıkla boynu önünde.


Geldim dese.
Tutuşan kalbinde kor alev.
Ruhu utançtan yerin dibinde.
Kendi, huzur-u ilahide.